Herşeye sıfırdan başlıyoruz..
Facebook | Twitter | Youtube | Google

Namaz Kılmayanların Mahrum Olduğu Nimetler

namaz kılmak
İslamiyet'in en büyük ve en gerekli ibadeti olan namaz, hiç kuşkusuz inanan ve bu uğurda hayatını sürdüren insanlar için Allah tarafından farz kılınmış bir ibadettir. Bu muhteşem ibadetin biz müslümanlara kazandırdığı nimetler yine hiç kuşkusuz Peygamber Efendimiz'in (sav) hadisleri ve kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de bizzat Allah'ın mübarek kelamlarıyla açıkça dile getirilmiştir. 

Bu yazımızda, müslümanların Namaz'ı terketmesiyle ne gibi nimetlerden mahrum olacağını kaynaklardan edinilen bilgiler ışığında ve birkaç alt başlıkta inceleyeceğiz.

1- Meleklerin onlar için bağışlanma dileklerinden mahrum olurlar:

Allah Resulü sallallahu aleyhi vesselem şöyle buyurur:

"… Eğer mü’min (camide) namaz kılarsa namazgâhında olduğu sürece melekler ona şöyle dua ederler: 'Allah'ım onu ba­ğışla! Allah'ım ona merhamet et!"(Buhari, Müslim)

2- Düzenli ve geniş bir konuttan mahrum kalırlar:

Allah Resulü sallallahu aleyhi vesselem şöyle buyurur: "Kim ca­miye gelir ve giderse her geliş ve gidiş için Allah ona cennette bir konak hazırlar."

3- Günahlarının bağışlanmasından mahrum olurlar:

Allah Resulü yanındakilere: "Beş vakit namazın misali, birinizin kapısının önünde akan, suyu bol ve tatlı bir nehre benzer. O kişi günde beş defa bu nehrin içine girip yıkansa, bu onun üzerinde bir kir bırakır mı? Ne dersiniz? Diye sordu… Yanındakiler: ''hayır bırakmaz'' dediler. Bunun üzerine Allah resulü sallallahu aleyhi vessellem:

"İşte beş vakit namaz da suyun kiri temizlediği gibi günahları götürür'' buyurdu.(Müslim.)

4- Kalbiniz mühürlenir: 

Ebû Hureyre (r.a.) ve İbn Ömer (r.a.), Allah Resulünü (s.a.v.) minberin üzerinde şöyle söylerken işittiklerini anlatıyorlar:"Bazı kimseler ya Cuma namazını terk etmeyi bırakırlar ya da Allah onların kalplerini mühürler de sonra gafillerden olurlar."(Müs.nesei)

Hz. Peygamberin sahabelerinden Ebü'l-Cad ed-Dumrî (r.a.) anlatıyor. Allah Resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Kim önemsemeyerek ard arda üç cumayı terk ederse, Allah onun kalbini mühürler."(Buh. Müs.)

Namaz kılmayan bir kimseyle konuşup onu namaza davet ettiğinde, sana:"Benim kalbim temiz, niyetim güzel; ameller niyetlere göredir vs."der. Oysa Allah Resulü (s.a.v.) namaz kılmamanın kalbi etkiledi-ğini ve hatta mühürlenmesine sebep olduğunu açıklamaktadır. 

Böylece namaz kılmayanların tartışıp ileri sürdükleri gerekçeler, bahaneler ve deliller geçersiz olmaktadır.

5- Kabir azabından kurtulamazlar: 

Resulullah sallallahu aleyhi vessellem, mü'min hakkında şöyle buyurmuştur;"-Ona güzel koku getirilir ve kabri gözünün alabildiği yere kadar genişletilir. Güzel yüzlü, güzel elbiseli ve güzel kokulu birisi ona gelerek; "Kolaylık, Allah'ın hoşnutluğu, içinde kalıcı nimetler olan cennet ve vaat olunduğun bu gün ile sevin der. Mü'min; Allah seni de hayır ile müjdelesin. Sen kimsin? Senin yüzün kendisin­den ancak hayır gelecek olan kimsenin yüzüdür."der. O da"Ben senin Salih amelinim. Senin hakkında ancak Allah'a itaatte hızlı olduğunu, ona isyanda ise geri kaldığını biliyorum. Allah sana hayırlı karşılık versin" der. Sonra da ona cennette bir kapı açılır.''

Namaz kılmayanların kayıpları hiç şüphesiz bunlarla sınırlı değildir.
Resimli Benzer Yazı Eklemeblogger yardım

Cennetteki yazı hangisidir?

Sual: (Kur’an harfleri İslam harfleri değil, Arap harfleridir. Arap harfleriyle yazılmış yazılara basmanın hiç mahzuru yoktur) diyenler oluyor. Cennet dili Arapça olduğu gibi, Cennetteki harfler de, Arapların kullandıkları İslam harfleri değil midir?
CEVAP
Böyle söyleyenler, dinimizin kıymet verdiklerini tahkir etmek isteyen art niyetli kimselerdir. Kur’an-ı kerimin yazıldığı harfler, elbette İslam harfleridir. İslam harflerinin üzerine basmamak, saygı duymak gerekir.

Cennette konuşulan dil de Arapçadır. Bir hadis-i şerif:

(Cennet ehlinin lisanı Arapçadır.) [Taberânî, Hâkim, İbni Asakir, Abd-ür-rezzak]
İlk insan olan Âdem aleyhisselam Cennetin her yerinde, İslam harfleriyle (Lâ ilâhe illallah) yazılı olduğunu gördü. Yani insanlar yokken de bu harfler, bu lisan vardı. (Mir’at-ı Medine, Ruh-ül beyan tefsiri)

Ruh-ul-beyan tefsirinde, Maide sûresinin 18. âyetinin tefsirinde, Hazret-i Ömer’in haber verdiği şu hadis-i şerif bildiriliyor:

(Âdem aleyhisselam, “Ya Rabbî, Muhammed aleyhisselam hakkı için beni affet!” diye dua edince, Allahü teâlâ “Onu daha yaratmadım. Nereden bildin?” buyurdu. “Ya Rabbî! Arşta, La ilahe illallah Muhammedün Resulullah yazısını görünce, anladım” dedi) [Bu hadis-i şerif, imam-ı Beyhekî’nin Delail kitabında ve yine hadis âlimlerinden Hâkim-i Nişapurî’nin Müstedrek kitabında yazılıdır.]
Türkiye’deki seyyidler, Arap oldukları hâlde, Kürtçe konuşuyorlar. Kürtçe konuşmak Kürt olmayı gerektirmediği gibi, Arapların İslam harflerini kullanmaları da, Arap harfleri olmalarını gerektirmez. İslam harflerini, 600 yıl boyunca, Türkçe konuşan Osmanlılar da kullanmıştır. Farsça konuşan İran da, İslam harflerini kullanmaktadır. Daha başka ülkelerde de, İslam harfleri kullanılmaktadır. Kur’an-ı kerimin harfleri İslam harfleridir. Üç hadis-i şerif:

(Allahü teâlâ Arş’ı yaratınca, üzerine Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resulallah yazdı.) [İ. Rafiî]
(Allahü teâlânın Levhi mahfuzda yazdığı ilk şey, Bismillâhirrahmanirrahimdir.) [Deylemî]

(Yer gök yaratılmadan iki bin yıl önce, Cennetin kapısında Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resulullah yazılmıştır.) [Ukayl, İ. Neccar]

Mir’at-ül-Haremeyn kitabında deniyor ki: Âdem “aleyhisselam”, Cennette iken, Cennetin her yerinde ve Arş üzerinde (La ilahe illallah Muhammedün Resulullah) yazılı gördü. Onun, Allahü teâlânın en sevgili kulu olduğunu, bundan anlamıştı. Bunlar, İslam harfleri ile yazılıydı. Dünya ve Âdem aleyhisselam yokken, o harfler vardı. Bütün kitaplar ve sahifeler, İslam harfleri ile gönderilmiştir. (S. Ebediyye)

Kur’an-ı kerimin harfleri muhteremdir. Hadîka’da ve Letaif-ül-işarat kitabında (Hud aleyhisselama gelen kitap İslam harfleri ile idi) deniyor. (S. Ebediyye)

İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: Âlimlerimiz, Kur’an-ı kerim harflerine hürmet etmek gerektiğini nakletmişlerdir. Kurradan bazıları Hud Aleyhisselama indirilmiş kitabın Kur'an harfleriyle yazıldığını söylemişlerdir. Bu, yazının mutlak surette muhterem olmasını gösterir. Seyyid Abdülganî Nablüsî buyuruyor ki: Hud aleyhisselama indirilen kitap, Kur’an harfleriyle yazılmıştır. Bunu İmam-ı Kastalânî (El-İşarat) isimli kitabında açıklamıştır. (Redd-ül muhtar)

Hindiyye’de, (Bir kâfirin ismini yazıp buna hakaret caiz değildir. Çünkü İslam harflerine hürmet lazımdır) deniyor. (S. Ebediyye)

Bostan-ül-arifin’de deniyor ki: Doğumun rahat olması için, (Bismillahillezi la ilahe illa huv El-Halim-ül Kerim. Sübhane Rabbil Arş-ilazim Elhamdülillahi Rabbil âlemin) ve sonra (Naziat) sûresinin son âyetini ve Ke-ennehümden itibaren (Ahkaf) sûresinin son âyetini İslam harfleri ile yazıp, eritip doğum yapacak kadına içirmelidir. (S. Ebediyye)

Kur’an-ı kerim, Allah'ın sözüdür. Allahü teâlâ, sözünü, İslam harflerinin ve seslerinin içine sokup, Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselama göndermiştir. (Dıyâ-ül Kulûb)

Demek ki, Kur’an yazısı İslam yazısıdır. Yazıya da, harflerine de hürmet gerekir.

06:59 Unknown 0 yorum

Allahü teâlâ huzuruna davet ediyor

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Allahü teâlâ, (Kâinatı sizin istifadenize, emrinize verdim. Her şeyi sizin için yarattım. Sizi de kendim için yarattım) buyuruyor.

Allahü teâlânın bize verdiği nimetleri saymamız mümkün değildir. Bu kadar maddî ve mânevî nimetlere kavuşan bir mümin, nasıl olur da Allahü teâlâya teşekkür etmez! Bir bardak su, bir bardak çay verene bile teşekkür ediliyor. O hâlde, Allahü teâlânın sayısız nimetlerine karşı da teşekkür şarttır. Namaz kılmadan, bu nimetlere teşekkür etmek mümkün olmaz. Allahü teâlâ, ilk peygamberden son peygambere kadar, her ümmete namazı emretmiştir.

Doğru imandan sonra, namaz gelir. Namaz kılmayan, yüz bin nâfile hac yapsa, yüz bin altın sadaka dağıtsa, gece gündüz ibadet etse hiç faydası olmaz. İnsanlar hangi dereceye çıkarsa çıksın, nasıl olağanüstü hâller gösterirse göstersin, namaz kılmadan kurtulması çok zordur. Bir vakit namazı terk ederse, felâket olur. (Namaz dinin direğidir) hadis-i şerifi gösteriyor ki, bir binanın ayakta durması, temel ile mümkündür. Direksiz bina olmaz. O hâlde, namazsız da din olmaz.

Mirac, Peygamber efendimizden “sallallahü aleyhi ve sellem” başka hiçbir peygambere nasip olmamıştır. Ümmetine miracdan getirdiği en büyük hediye ise namazdır. Beş vakit namazı kılan, beş kere miraca çıkmış demektir.

Allahü teâlâ kullarını her gün namaza davet ediyor. Davetine gitmemek, Ona isyan etmek olur. Büyük bir zat çağırsa, (Ben gitmem) denir mi? Peygamber efendimiz çağırsa, (Ben gitmem) denir mi? Bilakis işi gücü bırakıp hemen huzuruna koşup, (Buyur yâ Resulallah!) demek gerekmez mi? Her gün beş vakit namaz için ezan okunuyor, yani Allahü teâlâ çağırıyor. (Haydi namaza, kurtuluşa gel) deniyor. Allahü teâlânın dâvetine gitmemek hiç uygun olur mu? Bu büyük dâvete icabet eden, sonsuz saadete kavuşur, reddedip âsi olan ise elbette azaba müstehak olur.

[Merhum Enver abimiz de, her fırsatta namazın öneminden bahseder, (Namaz var, hayat var. Namaz yok, hayat yok) derdi. Bunun için, namaza çok önem vermeli. Doğru kılmak için de, namazı, nakli esas alan, doğru kaynaklardan öğrenmeli. Bu hususta Hakikat Kitabevi yayınlarından, Tam İlmihâl, İslam Ahlâkı ve Namaz Kitabı’nda geniş bilgi mevcuttur.]

06:55 Unknown 0 yorum

İnsanın yüzü nereye dönükse öyle anılır

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

İnsanın yüzü nereye dönükse öyle bilinir, öyle anılır. En rahat geçim, en rahat iş birliği, en rahat çalışma ortamı, en rahat yolculuk, yüzü âhirete dönük olan insanlarla olur.

Hazret-i Ömer, Ebu Ubeyde bin Cerrah'a bir kese altın gönderir. Parayı götüren adama da, (Oradan ayrılma, bakalım altınları ne yapacak) der. Ebu Ubeyde hazretleri, altınlara elini sürmeden yardımcısına, (Al bunları, şu fakirlere dağıt) buyurur.

O kimse, Hazret-i Ömer’e durumu arzeder. Hazret-i Ömer ona bir kese daha verip, bunu da, Sa’d bin Muaz’a gönderir. O da elini sürmez, (Fakirlere dağıtın) der. O kimse yine gelir, hazret-i Ömer’e durumu arz eder, (Efendim, bu zatların parayla alakası yok, hep dağıtıyorlar) der. Hazret-i Ömer, (İşte ben buna şükrediyorum. Dağıtmazlarsa geçim sıkıntılı olur. Dağıttıkları için huzur ve düzen var. Eshab-ı kiram bu şekilde kardeşçe yaşıyorlar. O sevginin aslında, esasında bu var) buyurur.

(Büyüklerin kalbinde zerre kadar dünya menfaati olsa kimse onları sevmez) buyuruluyor. Bu husus, her Müslüman için de geçerlidir.

Paraya düşkün olan sevilmez, onunla oturup dertleşilemez, samimi dost olunamaz.

Ölüp gittikten sonra, dünyaya düşkün olan hangi zengin rahmetle anılıyor? Ama binlerce kilometre uzaklıktaki evliya zatların kabirlerini ziyarete gidilebiliyor.

Makam ve mevkisine değil niyetine bakar
Niyet hayır, âkıbet hayır! Allahü teâlâ kullarının mevkiine, makamına, elbisesine değil, kalbine ve niyetine göre muamele eder. Allahü teâlâ, insanın istediği neticeye kavuşturmak için, ona giden yolu açar. Ancak, çok sevdiği kullarının gideceği yer felaketse, onun istediği o iş için mâniler çıkarır.
Bütün dünyalık görünen işler, bir niyetle âhiretlik olur, bütün âhiret işleri de, bozuk bir niyetle dünyalık olur. Bunun için niyetlerimizi düzeltip, yaptığımız her şeyi Allah için yapmalı.

İbadetlerimize, dinin yayılması için yapacağımız hizmetlere, riya ve ucub gibi hiçbir bozuk niyeti karıştırmamalıyız.

06:52 Unknown 0 yorum

İmanı bilmeyen çocuk

Sual: Dinimizden habersiz yetişen bir çocuk, âkıl baliğ olunca, sadece (La ilahe illallah Muhammedün Resulullah) dese, Müslüman sayılmaz mı?
CEVAP
Hayır, kelime-i tevhidin mânâsını, imanın şartlarını, dinin esaslarını bilmezse Müslüman sayılmaz. İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: Kız küçükken, ana babasına tâbi olarak Müslümandır. Büluğa erince, ana babasının dinine tâbi olması devam etmez. İslamiyet’i bilmeyerek büluğa erince, mürted olur. İman edilecek şeyleri işitip de inanmamış kimse, kelime-i tevhidi söylese, yani (La ilahe illallah Muhammedün Resulullah) dese, Müslüman olmaz. Amentü’de bulunan altı şeye inanan ve (Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını kabul ettim) diyen kimse, Müslüman olur. (Redd-ül muhtar)

Demek ki, her Müslüman, çocuklarına Amentü’yü ezberletmeli, mânâsını iyice öğretmeli. Çocuk bu altı şeyi ve İslamiyet’in emirlerinden ve yasaklarından birini öğrenmez ve inandığını söylemezse, baliğ olduğu zaman Müslüman olmaz, mürted hükmünde olur. Âkıl ve baliğ olunca, bir kızla bir oğlana, nikâh yapılsa, fakat imanın sıfatlarını bilmeseler, Müslüman olmazlar. Onlara iman edilecek şeyleri öğretip, yeniden nikâhlarını kıymak gerekir. (İslam Ahlakı)

İmanda şüphe
Sual: (Küfre düşülmüş olabilir) diye iman tazelemeye caiz denirken, imanın varlığından şüphe etmeye ise küfür deniyor. İkisi arasında ne fark vardır? İkisi de imanda şüphe değil mi?
CEVAP
İkisi farklıdır. İman tazeleyen kişi, imanının olduğunu biliyor, şayet bilmeden küfre düşmüşse, iman zayıflamış veya eskimişse diye düşünerek tazeliyor. Peygamber efendimiz, (Elbisenin eskidiği gibi, içinizdeki iman da eskir. İmanınızı tazeleyin!) buyuruyor. İmanımızı yenilemek için ara sıra kelime-i şehadet getirmelidir.

(İmanım var mı yok mu) diye şüphe etmek küfür olur. Yani (Acaba imanım var mı?) diye şüphe edilmez. Fakat (Ölürken imanımızı muhafaza edebilir miyiz?) diye şimdi korkmak imanlı olmanın alametidir. Bu, imanından şüphe değildir. İmanı kaybetmekten meydana gelen haklı bir korkudur.

Fasit akit
Sual: Avrupa’da, çok cirolu bir bonoyu, gayrimüslime vermek günah mıdır?
CEVAP
Günah değildir, çünkü gayrimüslim ülkelerde, gayrimüslimlerle fasit akit caizdir.

| 06:50 Unknown 0 yorum

İyi arkadaş bulmak

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Peygamber efendimiz, (Bu dünya âhiretin tarlasıdır) buyuruyor. Herkes her an bu tarlaya bir şeyler ekiyor. Faydalı tohum ekenler, Cennette bire ondan, bire yedi yüze kadar, hattâ daha fazla karşılığını alacaklardır. Tohumları yiyenler veya zararlı tohum ekenler ise, Cehenneme gideceklerdir.

İnsanın hem iyi huylu olabilmesinin, hem de tarlaya faydalı tohum ekebilmesinin en büyük şartı, iyi arkadaş bulmaktır. Bu zamanda, insanın imanını koruması kadar zor bir şey yoktur. İmam-ı Rabbanî hazretleri, (İmanını korumuş olanlarla, kurtulanlarla beraber olmalı, insan ancak bu şekilde kurtulabilir) buyuruyor. O hâlde hep salih kimselerle arkadaşlık etmeliyiz. Çünkü hadis-i şerifte, (Kişinin dini arkadaşının dini gibi olur) buyuruldu. İyi arkadaşla beraber olan, kendisi bozuk olsa bile bir gün kurtulabilir. Kötü arkadaşla beraber olan ise, ne kadar iyi olursa olsun, bir gün bozulabilir.

Nitekim bu şekilde çok olay görülmüştür. Hayatı çok iyi giderken ve gül gibi hanımı varken, bir kötüye rastladığı için yuvası yıkılanlar olmuştur.

Onun için Ehl-i sünnet âlimleri, (İslamiyet’in ve dinimize doğru olarak hizmet eden yerlerin dışı ateştir) buyuruyor. İhlâsla yapılan bu hizmetlerin büyümesi lazım ki, insanlar ateşte yanmaktan kurtulabilsin. İyi insanların ve onların bulunduğu hizmet yerlerinin artması lazımdır. Eğer yalnız ilim, yani İslamiyet’i bilmek kişiyi kurtarsaydı, şeytan kurtulurdu, çünkü bilgisi vardı. Bir kimse âlim de olsa, kötü bir insanla iş birliği yaparsa, ticari ortaklık kurarsa, onun yanında çalışırsa veya onu yanında çalıştırırsa, onun kötülüğü mutlaka buna da bulaşır.

Devamlı haram işleyen kimse, kötü biridir. Bununla iş yapmak yanlıştır. Böyle bir kötülük bulaşmışken, artık merhamet olmaz. Çünkü bir parmak kangren olmuşsa, kolu veya ayağı kurtarmak için, onu kesip atmak lazımdır. Aksi hâlde ona merhamet, bütün bünyeye merhametsizlik olur. Evet, düzelmesi mümkün olana düzelmesi için anlayış gösterilir. Ama hain olursa, yıkıcı ve bölücü olursa, bunu muhafaza etmek, oradaki herkesi mahvetmek demektir. Onu muhafaza eden, felakete gider.

01:04 Unknown 0 yorum

Kâfir rüyada görülmez

Sual: (Kâfirler rüyada görülmezler. Bir kimse, Ebu Leheb’i rüyamda gördüm dese, o gördüğü şeytandır) deniliyor. Hâlbuki Ebu Leheb’in rüyada görülüp hâli sorulduğu kitaplarda da yazıyor. Bunun açıklaması nasıldır?

CEVAP
Cehennemde kâfirlerin azaplarının hiç hafiflemeyeceği, âyet-i kerimelerle bildiriliyor. Fakat Cehennem halkının azabının durdurulduğu anlar olur. Mesela cuma günleri ve Mevlid gününde azap yapılmaz. Bu ayrı bir şeydir. Ebu Leheb, Resulullah efendimizin dünyaya geldiğini müjdeleyen cariyesini sevincinden dolayı azat ettiği için, her yıl o gece azabı hafifler. Bunlar kâfirlerin azabının hafiflediğini göstermez. Hattâ bu hafif azabı görerek, (İman etseydim, hiç azap görmezdim) diyerek, bu olayın ona her yıl hatırlatılması, pişmanlığını, azabını artırır.

Kâfir rüyada görülmez, ama istisna olarak görülebilir. Ebu Leheb’in rüyada görülüp durumunu bildirmesi, yaşayanlar için ibretlik bir olaydır. Rüyayı göreni ikaz bakımından da önemlidir. İstisnalar kaideyi bozmaz.

Âşık gizlenemez
Derindir aşk denizi, görünmez asla dibi,
Ama âşığın sesi, duyulur davul gibi.

Şeyhin eteğine yapışmak
Sual: Büyük zatlara bağlanan kimsenin kurtuluşunun kolay olduğu söyleniyorsa da, (Şeyhin eteğine yapışmakla kurtuluş olmaz) diyenler oluyor. Bunu bizzat İmam-ı Rabbanî hazretlerinin bildirdiği söyleniyor. Sahte şeyhlerin eteğine yapışan elbette kurtulamaz, ama gerçek bir mürşidin eteğine yapışan niye kurtulamıyor?
CEVAP
Mürşid-i kâmilin eteğine yapışan elbette kurtulur.

Muhammed Masum hazretleri birinci cilt 33. mektubunda, (Biliniz ki, saadete kavuşmak için, velî bir zata manevî bağla bağlanmak lazımdır) buyuruyor. (İslam Ahlakı)

Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için, Ona kavuşturan vasıtayı bulup, yalnız Ona bağlanmak lazımdır. Allahü teâlânın, (Vesile arayın!) emrine uyarak vesileyi bulmak nimeti, dünya ve âhiret nimetlerinin en kıymetlisidir. O hâlde, onu sevmek, hem bu ihsanın vesilesi olduğu için, hem de, Allahü teâlânın sevgili kulu olduğu için, çok lazımdır ve insanın birinci vazifesidir. Hakiki vesileye kavuşmak, en büyük saadettir. Onu aramak birinci vazifedir. Hakiki mürşid, Kıyamete kadar mevcuttur. Halis olan talipler onu tanır. Düşmanlar, ahmaklar, tanıyamazlar. (Hak Sözün Vesikaları)
Bir mürşide bağlanan, her evliya zattan yardım görür. Hepsine bağlanmaya çalışan, hepsinden mahrum kalır. (K. Yazılar)

İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâdan gelen feyzlerin alınması için vericiyle alıcı arasında bir bağlantı, bir yakınlık olması gerekir. Bunun için, bu yolu bilen bir kılavuza ihtiyaç şarttır. (1/169)

Tasavvuf yolunu bilen ve yolculara önderlik edebilen bir (Rehber = Mürşid) aramayı dinimiz emrediyor. (Vesile arayın!) âyetindeki vesile, insan-ı kâmil demektir. (Kıyamet ve Âhiret)
Felaketten kurtulmanın çaresi, kurtulanlarla beraber olmaktır. Kıtmir, bir köpek olduğu hâlde, Eshab-ı Kehf ile beraber olduğu için Cennete girdi. O hâlde kim olduğumuz değil, kimlerle bulunduğumuz önemlidir. Bir hadis-i şerifte, (Salihlerle beraber olan, kötülerden olmaz) buyuruluyor. Bunun için Hazret-i Mevlana, (Aklımı bıraktım, hocama tâbi olup kurtuldum) buyurdu. Aklı bırakmak demek, haddini bilmek, aklın her şeyi bilemeyeceğini ve bilenlere tâbi olmak gerektiğini anlamak demektir. İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:

Dinî hükümleri kendi aklıyla anlamak ve aklı ona rehber etmek isteyen, Peygamberliğe inanmamış olur. (1/214)

Bütün arzuları, istekleri, kâmil bir zatın eline bırakmalı, ölü yıkayıcının elinde, teneşirdeki ölü gibi olmalı. Ancak böyle olan, maksada kavuşur yani kurtuluşa erer. (1/61)

(Âlimlere tâbi olun, onlar rehberdir!) hadis-i şerifine uyup, âlime tâbi olunca, kendi görüşümüzü, kendi aklımızı bırakmak gerekir. Kendi görüşünde ısrar eden, âlime tâbi olmamış olur.

Yine İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki: Üstad [mürşid] aramaktan maksat, İslamiyet’i öğrenmektir. Onlardan görerek, itikadda ve İslamiyet’e uymakta kolaylık elde etmektir. Yoksa helal haram demeden istediğini yapıp, istediğini yiyip de, mürşidin eteğine yapışarak azaptan kurtulmayı sanmak, tam bir hayâle kapılmaktır. (3/41)

Burada (Mürşidin eteğine yapışan kurtulamaz) denmiyor. (İbadet etmeden ve haramlardan sakınmadan “Ben mürşide bağlıyım” demekle kurtuluş beklenmez) deniyor. Çünkü paragrafın başında, (Kurtuluş için mürşid aranır, mürşide uyunca da dinî öğrenmek kolaylaşır) deniyor. Yani (Mürşidin eteğine yapışınca, mürşid onu İslamiyet’in istediği kalıba sokar) deniyor. Mürşidin eteğine yapışmadan kurtuluş ummak yanlış olur. Mürşid-i kâmil bulunmadığı zaman, böyle bir zatın kitaplarını mürşid edinip, onun kitaplarını okuyanlarla beraber olmalıdır.

Aşk olmasaydı
Eğer aşk olmasaydı, sevgiyi ne yayardı?
Şiiri, ilahiyi, kim okur, kim duyardı?

00:57 Unknown 0 yorum